20 Ağustos 2010 Cuma

biri bizi okuyor

yine de iyi saklamışım kendimi yazılarımda. nette yazarken inanılmaz bir set oluşuyor ve kelimelerle oynarken yazmam gereken şeyden hep kaçmayı başarmış oluyorum. içimden de söylememiş oluyorum belki. kimse bilmiyor, ben bile.

mahremiyet güzel şey. bazı şeyleri kendine bile belli bir bilinçsizlik halinde itiraf ederken başkalarının da bunu sizinle aynı zamanda öğrenmesi tehlikeli olabilir. tehlikeden kasıt yaradır.

görmesin kimse daha çabuk iyileşsin.

aslında bu daha profesyonelce yapılacak bir iş belki. evet yazmak denilen şey içinde saklanabilmek büyük yetenek. yazar kendini açıp bize bizi gösteriyorsa ne ala yoksa gerisi hakikaten itiraf.com gibi oluyor.

işte buna ağlanır.

bu bir korkaklıksa buna da susulur.

keyifle başlamıştım yazıya, şimdi suratım asık..

"üslub yok bu yazıda" çünkü yazı karekteri seçilmemiş, çünkü her şey tepeden inme bizde reformlar bir temele oturtulamamış. nasıl anlamazsın!.. demek istiyorum ki dersem her şey silinecek.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

hasretim aynı

"zaman ne de çabuk geçiyor mona"

yaşarken şikayet ettiği şeyleri bile özlüyor insan yaşlanırken ya da insan özlüyor şikayet ettiği şeyleri.

bir pervane bir pervaneye ne demiş.

sakın konuşma biliyorum çocukça, samimi.. ne kadar geride kaldı kim bilir * kim bilir artık kimim ben kime ne kadar yabancıyım ?

arık eğlenmeliymişiz gibi geliyor o samiyetle döktüğümüz yaşlara. hani çocukken öyle saçma şeylere ağlardında milleti güldürürdün. şimdi işte gülen oluyorsun. bu keyif de veriyor ama özlediklerinin adını bile koyamıyorsun. oysa kaybetmeseydin özlemezdin de belki hep ağlardın saçmaca ama açılırdın da. şimdi öyle kapandık, öyle düğüm olduk ki..

la fa la sol !